AİHM kararları ve Uygulama Raporları

AHİM kararları ve Uygulama Raporları

A- AHİM ile ilgili Terimler Sözlüğü

 Bu lügatçe, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarının Uygulanmasının Denetimi 2017, Bakanlar Komitesinin 11. Raporu, Avrupa Konseyi, Mart 2018, s. 53-56 da yer alan sözlüğe dayanmaktadır.

Eylem planı– Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamak için taraf devlet tarafından alınan ve / veya alınması öngörülen önlemleri uygulama takvimi ile birlikte belirten belge.

Eylem raporu– Avrupa Mahkemesi kararını uygulamak üzere alınan tüm önlemleri ve / veya niçin daha fazla önlem gerekmediğine dair açıklamaları içeren taraf Devletçe Bakanlar Komitesine iletilen rapor.

‘Madde 46 kararı’ (Uygulamaya ilişkin hüküm içeren kararlar)– Mahkemenin tespit edilen ihlallerin kaynaklarını ve alınması gereken bireysel ve / veya genel önlemleri belirlemesinde taraf Devlete yardımcı olmayı amaçladığı kararlar.

Dava– Avrupa Mahkemesi kararını ifade etmek için kullanılan kapsayıcı terim.

Sınıflandırmayı bekleyen dava- standart denetim mi yoksa gelişmiş denetim usulü altında mı izleneceğine henüz Bakanlar Komitesi tarafından karar verilmemiş dava.

CEPEJ – Avrupa Adaletin Etkinliği Komisyonu.

Davanın sınıflandırılması- Bakanlar Komitesi’nin denetim prosedürünü belirleme kararı standart veya gelişmiş.

Kapanmış dava– Bakanlar Komitesi’nin Sözleşme’nin 46/2 ve 39/4 maddeleri uyarınca işlevlerini yerine getirdiğini ve davanın incelenmesini kapattığını belirten nihai bir karar verdiği dava.

BK (CM)– Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi.

BK İçtüzüğü (CM Rules)– Kararların ve dostane çözüm şartlarının uygulanmasının denetimine ilişkin Bakanlar Komitesi İçtüzüğü 10 Mayıs 2006’da kabul edilmiş ve 18 Ocak 2017’de değiştirilmiştir.

AK (CoE)– Avrupa Konseyi.

Adil tatminin ödenmesi için son tarih– Mahkeme başvurucuya tazminat ödenmesine karar verirse, genellikle taraf devletin hükmedilen tazminatı ödemesi için belli bir tarih belirler; normal olarak, son ödeme tarihi kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç aydır.

KİD (DEJ)– AİHM Kararlarının İcrası Dairesi.

İnsan Hakları (DH) toplantısı– Bakanlar Komitesinin özellikle Avrupa Mahkemesi kararlarının icrasının denetimine tahsis edilmiş toplantıları. Gerekirse, Komite düzenli bir toplantı sırasında, bir davanın icra durumunun detaylı bir incelemesini yapabilir.

AİHS (ECHR)– Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi.

IKAK (ECRI)– Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu.

AİHM (ECtHR)– Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.

Gelişmiş denetim prosedürü– Acil bireysel önlem gerektiren davalar, pilot kararlar, Mahkeme ve / veya Bakanlar Komitesi tarafından önemli yapısal ve / veya karmaşık sorunların tespit edildiği davalar ve devletlerarası davalar için öngörülen denetim prosedürü. Bu prosedür ile Bakanlar Komitesinin uygulamanın ilerleyişini yakından takip etmesine olanak tanınması ve bir

davada icrayı destekleyen ulusal makamlarla etkileşimi kolaylaştırmak amaçlanmıştır

Kesin karar– Avrupa Mahkemesi Büyük Dairesine sevki talebinde bulunulması mümkün olmayan karar. Kesin kararlar, Bakanlar Komitesi nezaretinde taraf Devletlerce yerine getirilmelidir. Daire kararı (7 hâkimli panel); taraflar kararın Mahkemenin Büyük Dairesine gönderilmesi talebinde bulunmayacaklarını açıklamaları halinde derhal, veya başvuran veya davalı Devletin Büyük Daireye sevk talebinde bulunabilmelerine olanak sağlamak amacıyla açıklanmasından

üç ay sonra, ya da Büyük dairenin sevk talebini reddetmesi halinde kesinleşir. Kararın üç yargıçlı komite ya da Büyük Daire tarafından verilmesi halinde derhal kesinleşir.

Nihai karar– Bakanlar Komitesi’nin, Mahkemenin tespit ettiği ihlalleri ortadan kaldırmak amacıyla taraf Devletin gerekli tüm tedbirleri aldığı kanaatine vararak kararın uygulanmasına ilişkin denetimin kapatılması yönündeki kararıdır.

Dostane çözüm – başvurucu ile taraf Devlet arasında AİHM önündeki başvuruya son verilmesi amacıyla yapılan anlaşma. Mahkeme insan haklarına saygının, başvuruyu sürdürmeyi gerektirmemesi halinde anlaşmayı onaylar. Bu karar, kararda yer alan dostane çözüm şartlarının uygulanmasını denetlemek üzere Bakanlar Komitesine gönderilir.

Genel önlemler– Bulunan ihlallere benzer ihlalleri önlemek ve devam eden ihlalleri sona erdirmek amacıyla Mahkeme’nin tespit ettiği az ya da çok önemli yapısal sorunları ortadan kaldırmak için gerekli önlemler. Genel önlemlerin kabulü, özellikle yasaların, yargısal uygulamaların veya hapishanenin ya da personelinin yenilenmesi vb. pratik önlemlerin değişmesine işaret eder. Etkin iç hukuk yolları sağlama yükümlülüğü, genel önlemlerin ayrılmaz bir parçasıdır (bkz. özellikle Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararı (2004) 6). Çok önemli yapısal sorunları ortaya çıkaran davalar, gelişmiş denetim prosedürü altında sınıflandırılacaktır.

Davalar grubu – Bakanlar Komitesi’nin denetimi altındaki birkaç dava, aynı ihlali ilgilendiriyorsa veya taraf Devlette aynı yapısal veya sistemik soruna bağlıysa, Komite davaları gruplandırmaya ve onlarla müştereken ilgilenmeye karar verebilir. Grup genellikle uygulamasının denetimi için Komiteye iletilen ilk öncü davanın adını alır. Uygun görüldüğü takdirde, davalara ilişkin gruplandırma, özellikle çözüme kavuşturulan belirli bir yapısal problem ile ilgili gruptaki bazı davaların kapatılmasına olanak sağlamak (kısmi kapatma) amacıyla Komite tarafından değiştirilebilir.

Bireysel önlemler– ihlallerin sonuçlarını başvuranlar yönünden mümkün olduğunca hızlı bir şekilde ortadan kaldırmak için davalı Devletlerin makamlarının alması gereken önlemler-restitio in integrum (eski hale getirme). Bireysel tedbirler, örneğin, haksız ceza davalarının yeniden

açılmasını veya özel hayatın gizliliği hakkının ihlali suretiyle elde edilen bilgilerin imhası, vb. önlemleri içerir.

Ara karar – Bakanlar Komitesi tarafından özel dikkat gerektiren daha karmaşık durumların üstesinden gelmek amacıyla alınan bir karar türüdür.

Tekil (İzole) dava– Tespit edilen ihlallerin belirli özel koşullardan kaynaklandığı davalardır ve herhangi bir genel önlem gerektirmez.

Adil tatmin – Sözleşme’nin 41. maddesi uyarınca, Mahkeme, taraf Devletin iç hukukun, Sözleşmenin bu ihlalinin sonuçlarının başvurucu açısından tamamen telafi edilmesine olanak tanımayacağı kanaatine varırsa, başvurucu lehine adil tatmine hükmeder. Adil tatmin çoğunlukla maddi ve/veya manevi zararların yanı sıra yapılan masraf ve giderleri kapsayan bir miktar paranın ödenmesi şeklini de alır.

Öncü dava– Doğrudan Mahkeme’nin kararında veya Bakanlar Komitesi tarafından uygulamanın denetlenmesi sürecinde yeni yapısal ve/veya sistemik sorunların varlığı tespit edilen dava. Böyle bir dava, gelecekte benzer ihlalleri önlemek, için yeni genel önlemlerin alınmasını gerektirir.

Öncü davalar ayrıca muhtemelen bazı tekil davaları da içerirler: yeni bir davanın tekil niteliği çoğunlukla en baştan açık değildir ve bu niteliği tespit edilinceye kadar öncü dava olarak ele alınır.

Kısmi kapatma– Kabul edilen bireysel önlemlerin yeterli olması ya da grupta yer alan yapısal sorunlardan birinin çözümü sonucu gerçekleştirilen ilerlemenin görünürlüğünü geliştirmek amacıyla bir gruptaki yapısal sorunları ortaya çıkaran bazı davaların kapatılmasıdır.

Derdest dava– Elan icrası Bakanlar Komitesi’nin denetiminde bulunan dava.

Pilot karar– Mahkeme, taraf Devlet aleyhine benzer başvurulara neden olan ya da olabilecek yapısal ve / veya sistemik bir sorundan kaynaklanan bir ihlal tespit ettiğinde, pilot karar prosedürünü kullanmaya karar verebilir. Pilot kararda, Mahkeme tespit edilen yapısal veya sistemik sorunun doğasını tanımlar ve taraf Devletin alması gereken giderici önlemlere ilişkin rehberlik sağlar. 46. madde uyarınca sadece icraya yönelik bazı yol gösterici hükümler içeren kararların aksine, pilot kararın uygulamaya ilişkin hükümleri gerekli giderici önlemlerin alınması için son bir tarih belirleyebilir ve alınması gereken özel önlemleri belirtir (çoğunlukla etkili iç hukuk yollarının oluşturulması). İkincillik (subsidiarity) ilkesinin gereği olarak taraf devlet tespit edilen ihlali sona erdirmek ve benzer ihlalleri önlemek için uygun önlemleri ve araçları belirlemekte özgür olmaya devam eder.

 Tekrarlayan dava– Daha önce Komite önüne getirilmiş olan bir ya da birkaç öncü davada tespit edilen yapısal ve / veya genel bir problemle ilgili dava; tekrarlayan davalar genellikle bir öncü dava ile birlikte gruplandırılır.

Standart denetim prosedürü- özel niteliği dolayısıyla gelişmiş denetime tabi tutulması gereken davaların dışındaki tüm davalara uygulanan denetim prosedürüdür. Standart prosedür, Mahkemenin kararlarının etkili bir şekilde uygulanmasını sağlama yükümlülüğünün taraf devlete ait olduğu genel ilkesine dayanır. Böylece, bu prosedür kapsamında, Bakanlar Komitesi müdahalelerini yalnızca yeterli eylem planlarının / raporlarının sunulmasını sağlama ile sınırlar ve bildirilen ve / veya alınan önlemlerin yeterli olduğunu ve zamanında uygulandığını tasdik eder. Standart prosedür uyarınca kararların uygulanmasına ilişkin gelişmeler elde edilen bilgileri Bakanlar Komitesine sunan Kararları İcra Dairesi tarafından yakından takip edilir ve icra sürecindeki gelişmeler Bakanlar Komitesinin özel müdahalesini gerektirmesi halinde eylem için öneriler sunar.

Bir denetim prosedüründen diğerine transfer– bir dava Bakanlar Komitesi tarafından standart denetim prosedüründen, gelişmiş denetim prosedürüne (ya da tam tersi) geçirilebilir.

Tek taraflı beyan– davalı Devlet tarafından Mahkemeye sunulan ve Sözleşmenin ihlal edildiğini kabul eden ve başvurucu da dahil yeterli düzeltmelerde bulunmayı taahhüt eden bir beyandır. Bakanlar Komitesi, tek taraflı beyanda yer alan taahhütlere uyulup uyulmadığını denetlemez.

Bir problem halinde başvurucu, başvurusunun yeniden Mahkemenin dava listesine alınmasını talep edebilir.

Yerleşik İçtihat (WECL) davası– Eğer bir davada şikâyet konusu olan sorunlar “Mahkemenin içtihadının yerleşik hale geldiği” bir alana ilişkinse üç hakimden oluşan Komite tarafından verilen esas hakkında karar (Madde 28 § 1b)

 

 

B- AİHM de kazanılan Alevi davaları

  Alevi toplumunun bireysel ve kurumsal düzeyde uzun yıllardır sürdürmekte olduğu  “HAK ve EŞİTLİK” talepleri 2005 yılından itibaren açılan üç ayrı dava iç hukuk yolları tükendikçe AİHM- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürüldü. Av. Namık Sofuoğlu, dava kararını şu sözlerle özetledi: “2005 yılı Ocak ayında aramızda da tartışmaya şunu diyerek başladık: Akp iktidara inanç özgürlüklerini ileri sürerek geldi fakat bu birkaç sene içinde hiçbir şey yapmadı. Yapması gerekenleri yapması için bizim bazı davalar açmamız lazım.” Davayı açarken geçirdikleri aşamaları adım adım anlatan Sofuoğlu “22 Haziran 2005 tarihinde TBMM’ye sunduğumuz 4 ana talebimiz vardı. Bunlar:

– Alevi din hizmetlerinin kamu hizmeti olarak verilmesi

– Bu hizmetlerin verildiği ve Alevi ibadetlerinin yapıldığı yerler olan cemevlerinin ibadethane olarak kabulü

– Bu hizmeti vermekte olan kişilerin özlük haklarının düzenlenmesi

– Genel bütçeden bu konuda gerekli payın ayrılması

   Ağustos ayı içerisinde Başbakanlık bize ‘Zaten tarafsız ve yansız bir hizmet vermekteyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı hiçbir düşünceye ve inanca bağlı olmadan hizmet vermektedir. İstiyorsanız gidin Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan hizmetinizi alın’ diye cevap verdi. Bu cevaptan sonra yapabileceğimiz tek şey kaldı. İdare mahkemesine gidip dava açmak.

   Nihayet AİHM’inde,  2014’te Cemevlerinin ibadethane olduğuna, 2015’te Zorunlu Din Derslerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun hale getirilmesi  gerektiğine ve 2016’da  devletin inanç gruplarına karşı davranışlarında herhangi bir ayrımcılık olmaması gerektiğine dair üç önemli  karar ile sonuçlandı. Bu son kararda AİHM «Büyük Daire»si, aldığı kararın içtihat niteliği taşıdığını ve bağlayıcı olduğunu, bundan sonra aynı konuda AİHM’de açılacak davalarda Daire’lerin farklı kararlar tesis edemeyeceğini belirtti.

  Bu süreçte toplumumuzun gündemine gelen “ALEVİ AÇILIMI”  ve  “ALEVİ ÇALIŞTAYLARI” doyurucu sonuçlar üretemedi.

  AİHM Kararlarının uygulanmasını izlemekten sorumlu makam olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye’de yaşanan 15 temmuz 2016’da darbe girişimi ve ardından gelen OHAL (Olağanüstü Hal) koşullarında kararların uygulanması süreçi askıya alındı.

 2018’de OHAL’in kaldırılması üzerine bu dosyalar birleştirildi ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 3-5 aralık 2019 tarihli 1362’nci toplantısının gündemine alındı.

  AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİ’nin bu toplantısından önce Alevi Düşünce Ocağı (ADO) 30.09.2019 tarihinde Bakanlar Komitesine ulaştırdığı izleme raporunda gözlemlerini yapıyor ve bilançoyu çıkarıyordu:

1- Mansur Yalçın vd. – Türkiye Davası Başvuru No. 21163/11 (Öncü Karar Hasan Ve Eylem Zengin v. Türkiye Başvuru No. 1448/04)

  Üzülerek belirtmek gerekir ki 2014 yılında verilmiş olan kararın açıklanmasından bu yana ve Türkiye’nin daha önce vermiş olduğu mesajların aksine, eğitim yapısında kayda değer bir ilerleme gözlenmemiştir. 2018 yılında uygulanmaya başlanan en güncel müfredat, tüm dinlere ve inanç sistemlerine karşı tarafsız bir içerikten yoksundur. Aynı zamanda müfredat dini inançlardan bağımsız bir ahlaki kurallar bütünü benimsememekte ve dini inançlara dair tarafsızlık, nesnellik ve çoğulculuk ilkelerine dayanan genel bir eğitim sunmamaktadır.

  Ortaöğretim müfredatında, 4. sınıftan 12. sınıfa kadar okutulan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” (DKAB) kitaplarının incelendiği analitik bir çalışmada, DKAB müfredatının 2018 sürümünde 7. ve 12. sınıf kitaplarına Alevilik hakkında bazı bilgiler eklendiği görülmüştür. Ancak Alevi inancından bahsedilen sayfa sayısı, ortaöğretimdeki dokuz eğitim kitabının 1782 sayfasında sadece 20’dir. Ayrıca yazarlar Sünni ilahiyatçı olduğu ve Aleviliğin yaygın olarak kabul edilen ve uygulanan tanımlarla adlandırılmadığıda görülüyor..

   DKAB dersleri, nüfus kütüğü kayıtlarında İslam dışında bir dine mensup olan gayrimüslimler dışındaki tüm öğrenciler yani Aleviler için de hala zorunludur. Dahası, bu derslerin içeriğinden birçok soru hala üniversiteye giriş sınavlarının bir parçasıdır ve DKAB derslerinden muaf tutulan öğrenciler, üniversiteye girmeyi sağlayan bu önemli sınavlarda kayda değer puanlar kaybederler.

 Müfredatın ana hedeflerinden biri olan ve «Dinler ve İnançların Öğretimi Hakkında Toledo Kılavuz İlkeleri»nin temeli “diğer dinlerin objektif bir yaklaşımla tartışılması” İslam eğitimi söz konusu olduğunda uygulanmamaktadır. Dolayısıyla Müfredat AİHM kararlarını ihlal etmeye devam etmektedir.

2- Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Vakfı (CEM Vakfı)– Türkiye Davası Başvuru no.32093/10

  Yukarıdaki kararda Mahkeme; Cem evlerinin, ibadet yerleri için elektrik faturası muafiyeti sağlayan Türk yasalarının hükümlerinden faydalandırılmamalarının dine dayalı ayrımcılığa yol açtığı kararına varmıştır.    

  Artık dava açan her bir Cem evi için geçerli olmak üzere ilgili ibadethaneler elektrik faturalarını ödemekten muaf tutulmaktadırlar. Ancak ülkede binlerce Cem evi bulunmaktadır ve elektrik faturasını ödemekten muaf tutulmak için hiçbir kapsayıcı mevzuat olmadığı için her bir Cem evi yerel mahkeme nezdinde bireysel dava açmak zorunda bırakılmaktadır. Genel olarak tüm Cem evlerinin bu muafiyetten yararlanabilmesi için şimdiye kadar herhangi bir yasal düzenleme yapılmamıştır. Alevi Cem evleri, Protestan kiliseleri, Yehova şahitleri, Ezidi ve diğer inanç grupları, diğer ibadet yerleri gibi enerji maliyeti muafiyetinden yararlanmak için hala yasal düzenlemelere ihtiyaç duymaktadır.

 Öte yandan Camiler, yerleşkelerinin gece aydınlatması da dahil olmak üzere tam bir elektrik muafiyetinden yararlanırken, Cem evleri yalnızca ibadethane bölümlerini elektrik maliyeti muafiyetinden yararlanabilmektedirler. Gece aydınlatması ve Cem evlerinin diğer bölümleri, kendi lehine olan mahkeme kararlarında bile muafiyetlerin dışında tutulmuştur.

3- İzzettin Doğan vd. Başvuru No. 62649/10

Davayla ilgili karara göre; Devlet, dini toplulukların, dini mezheplere tarafsız ve ayrımcı nitelikli olmayan ölçütler uygulayarak eşit haklar sağlamakla görevlidir.

 Ne yazık ki, bu davanın kararından kopyalanan yukarıdaki ifade ile ilgili herhangi bir ilerleme kaydetmedik.

  İnanç gruplarının herhangi bir yasal kimliği (tüzel kişiliği)  bulunmamaktadır ve bu konuda herhangi bir ilerleme veya hazırlık da yoktur. Alevilerin olduğu gibi Protestan Hristiyan ve diğer kimi dini inanç gruplarının da ibadet yerleri hala tanınmamaktadır.  Vakıflarının mülklerinin bir kısmı topluluklara iade edilmekle beraber  çok sayıda azınlık vakfı hala tanınmamaktadır.

   Özellikle seçim tarihlerinde verilen vaatlere rağmen, dini grupların yasal kimliği, ruhban eğitimi sorunları, eşitlikçi mali ve yasal düzenlemelerin sağlanması alanlarında kayda değer bir ilerleme olmamıştır.

 Türkiye hükümeti aralık 2019  toplantısına hazırlanırken, A.K. Bakanlar Komitesi’ne 18 Ekim 2019’da sunduğu “Yol Haritası”nın 21. Maddesinde Alevi Hakları konusundaki gecikmelerin nedenlerini şöyle açıkladı.  “Türkiye, bu konuyla ilgili sorunların AİHM kararlarından çok önce farkındaydı. Ancak, bu konuyu ele almaya yönelik bu çabalar, ülkenin çoğu zaman güvenlik ve demokratik yapısını hedef alan girişimlerle aniden ve ciddi şekilde durdurulmuştu. Başka bir deyişle, Türkiye, ne yazık ki 2011 yılından başlayarak bugüne kadar, “Alevi Açılımı” raporunda ve yukarıda geçen kararlarda değinilen reform politikaları üzerinde ciddi etkisi olan çok zor ve istisnai bir dönem geçirmektedir.

    Aynı belgenin 34. Maddesinde ise:

 “34. Yukarıda belirtilenler ışığında, Türk makamları, söz konusu AİHM kararlarında altı çizilen Alevi konularına ilişkin reform sürecinin Hükümet tarafından başlatıldığını belirtmek istemektedir. Bununla birlikte, bu süreçte yaşanılan eşi görülmemiş olan olaylar bu planın uygulanmasını kesintiye uğratmıştır. Çünkü bu süreçte asıl öncelik kamu düzenin yeniden tesis edilmesi ve ulusal güvenliğe tehlike teşkil eden sorunların ortadan kaldırılması olmuştur.

  Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere Türkiye bu konularda gerekenlerin yapılacağını ama uygulamaların kesintiye uğradığını net bir şekilde bildirmektedir.

   Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 3-5 Aralık 2019 tarihleri arasında Strazburg’da yapılan 1362. Bakanlar Komitesi toplantısında bu konu görüşüldü ve aşağıdaki önemli gelişmelere karar verildi. 

Bakanlar Komitesi, AİHM kararları arasında bulunan şu ifadeyi vurguladı. “Devlet otoritelerinin Alevi topluluğunun ibadet geleneklerine ve ibadet yerlerine yönelik davranışları,  inanç gruplarının özerk ve bağımsız olarak var olma hakları ve devletin inanç gruplarının özerk varoluş haklarına karşı tarafsız olma ve ayrımcı olmama görevi ile bağdaşamaz.”

DİN DERSLERİ: konusunun karmaşıklığı nedeni ile Alevi sorunları paketinden ayrılarak ayrıca ele alınmasını ve Zorunlu Din dersleri konusunun “standart izleme”  yerine “ayrıcalıklı inceleme” usulleri ile denetlenmesine karar verdi.

ELEKTRİK MASRAFLARI: Türkiye,  AİHM’nin bu konudaki kararına uygun olarak  elektrik paralarının DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) tarafından ödenmekte olduğunu belitmiş ve dava açacak Cemevlerinin de bu haklardan yararlanacağını bildirmekte.

  Bakanlar Komitesi ise, cemevlerinin elektrik masrafının sadece bir bölümü için bu tür bir uygulamanın uzun ve karmaşık bir yöntem olduğunu, konuya böyle yaklaşmanın normal olmayan denetim ve takip gerekleri doğurduğunu, ayrıca da bu uygulamaların bu halleri ile karışık ve yetersiz olduğuna karar vermiştir. Bakanlar Komitesi Cemevlerinin teker teker davalar açmak zorunda kalmasının sağlıklı çözüm olmadığına, kapsamlı yöntemler yani yönetmelikler ve yasal düzenlemeler ile sorunların kökten çözülmesi gerektiğine de işaret etmektedir.

EŞİT VATANDAŞLIK HAKKI: Komite, AIHM kararlarına da vurgu yaparak “Alevi toplumunun devletin inançlara sağladığı mali desteklerinden tümü ile hariç tutulma halinin çözümü için yeterli olmadığı tespit edilmiştir.” ifadesi ile Alevi toplumunun devletin inançlara sağladığı mali desteklerden eşit biçimde yararlanması gerektiğini bir kez daha vurgulamaktadır.

 Bakanlar Komitesi  “Alevi sorunları konusunda 2010’dan bu yana gelişmeleri de dikkate alarak yapılacak yasal ve idari düzenlemeleri etraflı bir biçimde gösteren ve kesin bir uygulama takvimi içeren bir yol haritasının, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne 1 haziran 2020’ye kadar sunulmasına karar vermiştir.

 AİHM tarafından Aleviler lehine Alevilerin devlet düzeyinde ayrımcılığa uğradığına ve yok sayıldığına dair verilen bu kararların devlet düzeyinde tanınma ve uygulanması sorunları hâlâ tartışılıyor. Eski AİHM hakimi Rıza Türmen kararın uygulanması için ivedilikle Aleviliğin Devlet tarafından bağımsız bir inanç olarak tanınması gerekliliğini belirtiyor. Av. Prof. Dr. Necdet BASA, kararın Türkiye’de uygulanabilmesi için Sivil Toplum Kuruluşlarının kamuoyu oluşturmasının ve talepte bulunmasının önemini vurguluyor ve tespit edilen ihlallerin devlet organları ve idari makamlar tarafından durdurulması gerektiğini ifade ediyor. Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim KABOĞLU’da, AİHM kararlarında tespit edilen ihlallere karşı yerel ve uluslararası ölçekte kamuoyu yaratmanın gerekliliğini belirtiyor. KABOĞLU, toplumun her kesiminden katılım sağlanan, çok bileşenli açık hava toplantıları, gösteri ve yürüyüş gibi kolektif eylemlerde bulunmanın, kararlara ilişkin toplumsal bilinç yaratmadaki önemini vurguluyor. Ayrıca hükümetin “Aleviler kendi aralarında homojen bir yapıya sahip değil. Biz yapılması gerekeni zaten yapıyoruz.” savunmasının AİHM tarafından kabul edilmediğini ve mahkemenin Alevilerin kendi aralarında bölünmüş bir topluluk olması onların dini bir topluluk olarak hakları olduğu gerçeğini değiştirmez” dediğini belirtti. Fakat  Bu karar ülkenin yarınlarına yönelik fevkalade önemli bir karar ama aynı zamanda çok ciddi toplumsal patlama noktalarını da içeren bir karar. Bu yüzden çok dikkatli olmak ve yol haritasını çok dikkatli çizmek mecburiyetindeyiz” demektende kendini alamıyor.

C- Özetle Uygulamadaki durum

  Avrupa Konseyi üyesi tüm devletlerin kabul ettiği en üst hukuk kuruluşu olan AİHM- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının ilgili ülkelerde uygulanmalarının denetim ve takiplerini Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi yürütmektedir.

  2008-2016 yılları arasında değişik AİHM davalarında Alevi toplumunun değişik zamanlarda yapmış olduğu, zorunlu eğitim, cem evlerinin statüsü ve eşit vatandaşlık hakları gibi konularda alınmış olan AİHM kararlarının hayata geçirilmesi 2016 yılındaki karanlık darbe girişimi ardından ilan edilen OHAL nedeni ile kesintiye uğramış idi.

  2018’de Ohal’in kalkmasından sonra konuyu tekrar gündemine alan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne hükümetimiz sorunların çözümüne ilişkin çalışmaların darbe girişimi nedeni ile kesintiye uğradığını bildirmiş ve Aralık 2019’da yapılan Bakanlar Komitesi toplantısında Türkiye’nin çözümler ve uygulama esaslarını gösteren etraflı bir Eylem Planı’nı 1.Haziran.2020’ye kadar Bakanlar Komitesi’ne teslim etmesi öngörülmüş idi.

29.Eylül.2019   Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Raporunda

Re. Mansur Yalçin ve arkadaşları Dosya no : 21163/11

İlgili dava Hasen ve Eylem Zengin Dosya no 14448/04

 2014 yılında açıklanan karardan bu yana, Türkiye’nin daha önce gönderdiği olumlu mesajlara rağmen maalesef eğitim düzenimizde herhangi bir gelişme kaydedilmemiştir. 2018’de uygulanamaya başlayan en son müfredatta dinler ve inanç sistemleri konusunda tarafsız bir yapıda değildir, inançlardan bağımsız bir ahlaki prensipler bütününe uyarlanmamıştır, tarafsız ve çoğulcu bir anlayış göstermemektedir.

 DKAB 2018 müfredatı üzerinde yapılan bir değerlendirme çalışmasında 4 ile 12. Sınıf arasında kullanılan kitaplarda Alevilik hakkında sadece 7 ve 12. Sene müfredatında bilgi olduğu görülmektedir. Ayrıca toplam 1782 sayfa olan kitapların toplamında Alevi sözünün geçtiği sayfa sayısı 20’dir. Ayrıca kitap yazarlarının Sünni din eğitimciler olduğu ve Aleviliğin geniş kabul görmüş ve uygulanan bir İslam yorumu olarak tanımlanmadığına da vurgu yapmak yararlıdır.

  Ayrıca 2014’ten bu yana DKAB müfredatına “Siyer-i Nebi” “Din Kültürü” “Kuran’ın esasları” gibi seçmeli dersler eklenmiş ancak bir çok okulda sadece tek ders hocası bulunduğu için öğrenciler o dersi zorunlu olarak seçmek zorunda bırakılmışlardır.

  DKAB dersleri nüfus kâğıdında başka dinden olduğu açıkça yazılmış öğrenciler dışında zorunlu ders olmaya devam etmektedir. Daha da ötesi, bu müfredattan Üniversiteye giriş sınavlarında bir çok soru olduğu için, dersten muaf olan öğrenciler üniversiteye girişte önemli bir puan kaybına uğramaktadır.

 Birçok eğitimci, bilim insanı ve AGİT tüm ülkelerde Kamu okullarında Din ve İnanç eğitiminde Toledo Eğitim Prensiplerinin uygulanmasını önermektedir. Müfredatta diğer dinlere karşı tarafsız olmak kuralı İslam dini eğitimi açısından göz ardı edilmektedir. Müfredat AIHM kararlarına aykırı olmayı sürdürmektedir.

Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Vakfı davası – Türkiye Dosya no: 32093/10

  Söz konusu kararda Mahkeme Cem evlerinin ilgili Türk yasaları ile başka ibadethanelere tanınan elektrik parası muafiyetinden yararlandırılmamasının dinsel ayrımcılık olduğuna karar vermiş idi.

  Daha sonra bazı Cem evleri ödemeleri reddetti, takip sürecinde elektrikleri kesildi. Bazı Cem evleri yerel mahkemelerde açtıkları davaları kazanarak, elektrik parası ödemelerinden muaf oldular. Ancak bu konuyu ülke genelinde kolaylaştıracak bir idari düzenleme yapılmadığı için bu konuda Cem evlerinin her birinin bağlı olduğu bölgede dava açması gerekmektedir. Bu konuda bir yönetmelik yayınlanması sorunu çözecektir. Alevi Cem evleri, Protestan ve Yehova Şahitleri, Ezidi ibadethaneleri bu konuda yapılacak idari düzenlemeleri beklemektedir.

  Ayrıca Cami’ler gece aydınlatmaları dahil tüm enerji giderleri ile elektrik parasından muaf olduğu halde Cem evlerinde bu muafiyet sadece ibadet salonu için uygulanmakta, tesisin müştemilat ve genel alanları muafiyet kapsamına alınmamaktadır.

  Her ne kadar, AIHM kararı salt elektrik bedelleri konusunda ise de, bu süreçte Cem evlerine arsa tahsis kolaylığı, vergi indirimi ve/veya muafiyeti, arazi kiralama bedelleri konusunda herhangi bir ilerleme sağlanmamıştır. Ayrımcı politikalar süregelmektedir.

İzzettin Doğan ve arkadaşları Davası. Dosya no 62649 / 10

   Mahkeme kararına göre : “Devlet inanç gruplarına karşı eşitlikçi ve ayrımcı olmayan kriterler ile davranmalıdır. İnanç gruplarının inançlarının gereklerini özgürce sürdürebilecekleri olanaklar sağlanmalıdır.”

  Karardan alıntı olarak sunduğumuz yukarıdaki ifade ile ilgili herhangi bir ilerleme maalesef sağlanmamıştır.

  İnanç gruplarımız hala tüzel kişilikten yoksundur, Alevi, Hristiyan Protestan ve bazı başka grupların inanç merkezleri ibadethane statüsünde değildir, Ermeni patrik seçimine devlet müdahale etmektedir, azınlık vakıflarına ait gayri menkullerin bir kısmı iade edilmiştir, ama çok sayıda vakıf hala yasal olarak tanınmamaktadır. Mardin’de Suryani gayrimenkullerinin önce hazineye daha sonra Diyanet Vakfına devri büyük protestolar sonucunda iptal edilmiş ve el konulan gayrimenkuller 2018’de topluluğa geri verilmiştir. Ancak bu konu ile ilgili yasal veya idari bir düzenleme de yapılmamıştır.

   İstisnai bir uygulama olarak Süryani topluluğunun İstanbul – Yeşilköy’de Katolik mezarlığı arazisinde bir kilise inşaatı yapmasına izin verilmiştir. Bu 1923’ten buyana ülkede kilise inşaatı için verilen ilk inşaat olmuştur. İşlemler ile ilgili tüm formaliteler idari uygulamalar ile olay bazında yürütülmüş olup yasal veya idari bir düzenleme bulunmamaktadır.

  Özet olarak, özellikle seçim dönemlerinde duyulan sıcak konuşmalardan başka, yasal düzenlemeler, inanç gruplarının tüzel kişilik hakları, din ve inanç görevlilerinin eğitimi, bütçeden eşitlikçi maddi destek konusunda kayda değer herhangi bir gelişme olmamıştır.

 Ancak aradan geçen zamanda tüm dünyayı etkileyen salgın nedeni ile Türkiye’de de yaşam ağır biçimde etkilenmiş olduğu için hükümetimiz 3.Haziran.2020’de Bakanalar Komitesi’ne gönderdiği açıklama mektubunun 13. Maddesinde “Bu bağlamdaki olağanüstü gelişmeler nedeniyle, Bakanlar Komitesinin 1362. İH Toplantısında aldığı kararın konusunu oluşturan kararların icrasına dair bir eylem planının hazırlanması mümkün olmamıştır.” açıklamasını yapmış ve “Bulaşma riskinin azalmasıyla birlikte, İnsan Hakları Eylem Planı çalışmaları da hızla devam edecektir.” beyanında bulunmuştu.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Alevi dosyasında ilerleme bekliyor

8 Aralık 2021 Sedat Ergin
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/avrupa-konseyi-bakanlar-komitesi-alevi-dosyasinda-ilerleme-bekliyor-41956127

Geçen 13 Kasım’da yayımlanan yazımızda, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 30 Kasım-2 Aralık tarihli toplantısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’deki Alevilerin maruz kaldıkları hak ihlalleriyle ilgili daha önce vermiş olduğu kararlarının uygulama durumunu da görüşeceğine dikkat çekmiştik.

Bakanlar Komitesi’nin geçen hafta Strasbourg’da yaptığı bu toplantıda, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararlarının yanı sıra, mahkemenin Alevi meselesinin muhtelif yönleriyle ilgili verdiği bir dizi kararın ne ölçüde hayata geçirildiği de bir bütün halinde değerlendirildi.

Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin daimi delegeler düzeyinde temsil edildiği Bakanlar Komitesi, bu değerlendirme sonunda, Türkiye’deki Alevilerin durumu hakkında verilen AİHM kararlarının uygulanmasında bir ilerleme sağlanmadığı tespitini yaparak, bu kararların gereğinin yerine getirilmesi çağrısında bulundu.

MASADA UYGULAMA BEKLEYEN DÖRT KARAR VAR

Bakanlar Komitesi kararı, AİHM’nin geçmişte muhtelif tarihlerde Alevilerle ilgili almış olduğu toplam dört kararın uygulamasına odaklanıyor. Ancak her birini değerlendirmeden önce AİHM’nin bu konuda Türkiye’ye bakışına dönük genel bir hatırlatma yapıyor. Bu çerçevede AİHM’nin Türkiye’deki “Devlet makamlarının Alevi topluluğuna, dini ibadetlerine ve ibadet yerlerine dönük tutumunun, devletin nötr ve tarafsız olma sorumluluğu ile dini toplulukların özerk bir şekilde var olma hakkı ile bağdaşmadığını” tespit ettiği vurgulanıyor.

Ele alınan AİHM kararlarından biri, AİHM’nin 2014 yılında aldığı “Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı/Türkiye Davası Kararı”dır ve cemevlerinin elektrik faturalarının devlet tarafından ödenmemesi nedeniyle Türkiye’ye verilen ihlalle ilgilidir.

AİHM’nin bir diğer kararı, 2007 tarihli “Hasan ve Eylem Zengin/Türkiye Davası Kararı”dır. AİHM, bu dosyada Alevi ailelerin çocuklarının zorunlu din derslerine sokulmasında ihlal bulmuştur. Bunun üzerine hükümetinin getirdiği bir düzenlemeyle -dini kimliğin beyan edilmesi koşuluyla- çocukların bu dersten muaf tutulmasının yolu açılmıştır. Ancak AİHM yapılan bir başvuru üzerine, bu kez 2014 yılında aynı başlıkta ikinci bir karar alarak (Mansur Yalçın ve Diğerleri/Türkiye Davası) “öğrenci velilerini dini veya felsefi inançlarını açıklamaya zorlamayacak koşulların geciktirilmeden oluşturulmasını” istemiştir. Mahkemenin Eylem Zengin ve Mansur Yalçın kararları birbirini tamamlayan metinlerdir.

Ve nihayet AİHM Büyük Dairesi, 2016 yılında aldığı “İzzettin Doğan ve Diğerleri/Türkiye Davası Kararı”nda meseleyi çok kapsamlı bir şekilde değerlendirmiştir. Büyük Daire, bu kararında Türkiye’de devletin Alevilere ayrımcılık yaptığını kayda geçirmiş, Alevilere Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden pay ayrılmasından cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasına kadar uzanan bir dizi adımın atılması beklentisini kayda geçirmiştir.

CEMEVLERİNİN ELEKTRİK FATURALARI İÇİN ÇÖZÜM BULUN

Bu çerçevede şimdi komitenin geçen haftaki kararını değerlendirelim. Komite, öncelikle cemevlerinin elektrik faturalarının mahkemelerin uygun bulması halinde ödenmesi şeklinde başlayan uygulamayı yetersiz bulmuştur. Komite, Alevi topluluğunun devletin dini alandaki sübvansiyonlarından ve vergi muafiyeti gibi diğer imkânlardan bir bütün halinde dışlanmış olmasını ayrımcılık olarak gördüğü yolundaki kanaatini tekrarlamıştır.

Komite, bu tespitin ardından Türk makamlarına daha kapsamlı adımlar atılarak, Alevi inancının eşit bir muamele görmesinin sağlanması için kapsamlı önlemler almaları ve cemevlerinin aydınlatma masraflarını ödemekten muaf tutulmaları için pratik çözümler bulmaları çağrısında bulunmuştur.

ON YIL ÖNCEKİ ÇALIŞTAY KARARLARI HATIRLATILDI

Komitenin son kararında zorunlu din dersleri de önemli bir başlığı oluşturuyor. Kararda din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri müfredatında 2018 yılında yapılan düzenlemenin AİHM’nin bütün kaygılarını gidermediği belirtiliyor. Kararda, Türk eğitim sisteminin devletin muhtelif din, mezhep ve inançlara karşı tarafsız ve nötr bir çizgide durmasının sağlanması isteniyor. Bu çerçevede çoğulculuk ve objektiflik ilkelerine saygı gösterilmesi beklentisi kayda geçiriliyor.

Komitenin beklentisi, çocuklarını zorunlu din derslerine sokmak istemeyen Sünni İslam inancı dışındaki dini ya da felsefi inanç sahibi aileler için -dini ya da felsefi görüşlerini açıklamak zorunda kalmayacakları- seçeneklerin geliştirilmesidir. Bu durumda Alevi aileleri bu zorunluluktan kurtaracak tek formül, zorunlu din derslerinin seçmeli hale getirilmesi olarak beliriyor.

Bakanlar Komitesi’nin 2010 yılında hükümet tarafından düzenlenen “Alevi Açılımı” çerçevesindeki çalıştaylar serisi sonucu alınan tavsiye kararlarını hatırlatmış olması dikkat çekicidir. Komite, spesifik yasal ve idari önlemleri içeren ve takvime bağlanmış kapsamlı bir “eylem planı”nın daha fazla gecikmeden hazırlanması çağrısında bulunuyor.

KOMİTE ‘ARA KARAR’ KARTINI DEVREYE SOKUYOR

Kararın en önemli unsurlarından biri, söz konusu davalardaki meselelerin uzun zamandır sürmekte oluşu ve bugüne dek ilerleme sağlanamaması karşısında, komitenin bundan sonrası için “ara karar” seçeneğini gündemine almış olmasıdır.

Buna göre, Mart 2023 tarihinde düzenlenecek Bakanlar Komitesi, bu alanda “olumlu bir değerlendirmeyi mümkün kılacak kapsamlı bir bilgilendirme yapılmadığı takdirde”, Türkiye hakkında bir “ara karar” almayı oylayacaktır. Komite, kararında Avrupa Konseyi sekreteryasına bu tarih kadar bir ilerleme olmadığı takdirde bir ara karar taslağı hazırlaması görevini vermiştir.

Bakanlar Komitesi’nin bir ara karar alması, komitenin ilgili dosyadaki denetimini bir kademe daha ileri götürerek, Türkiye’nin Alevi dosyasındaki yükümlülüklerini yerine getirmediğini kuvvetli bir siyasi kararla ilan edip Türkiye üzerinde kararların uygulanması yönünde bir baskı yaratması sonucunu doğuracaktır.

Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Kararların Bağlayıcılığı ve İnfazı” başlığı altındaki 46’ncı maddesi, “Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler” hükmünü taşıyor. Bu çerçevede Türkiye’nin de AİHM’nin bu bağlayıcı kararlarını uygulamak yükümlülüğü bulunuyor.

Bakanlar Komitesi bu yükümlülüğünü hatırlatma yönünde bir hamle yapmakla birlikte bir sonraki gözden geçirme için Mart 2023 tarihini vermesi, Ankara’ya yaklaşık 15 ay gibi önemli bir zaman kazandırmıştır.

Her halükârda geçen hafta Strasbourg’dan çıkan sonuçla AİHM’nin Alevi dosyasında aldığı kararların uygulamasının önümüzdeki dönemde Türkiye ile Avrupa Konseyi arasındaki diyalogda daha ciddi bir nitelik kazanacağını söylemek mümkündür.